Türk Edebiyatı'nın birçok yazarı ölümünden çok sonra kıymeti
anlaşılarak, okunmasa dahi bilinir hale gelir. Popüler olur, trend olur
vs. Bir kaç yıl önce Oğuz Atay ve Sabahattin Ali'nin kitaplarının,
kahveler, kitap ayraçları ve tatil pozlarına meze edilerek sosyal medya
esaplarındaki fotoğraflarda kullanıldığı, bununla birlikte eserlerinin
içeriklerinin ise edebiyat dergileri haricinde okuyucular tarafından hiç
bahsedilmediği zamanlar yaşadık.
Refik Halid'in de zamanı gelecek
kanımca. Bir nostalji furyası esecek bir gün ve çikolataların yanında,
süslü bardaklardaki Türk kahveleri ile Halid Karay kitaplarının
fotoğraflarıyla dolacak heryer. Bu bayağılığa malzeme olmadan evvel
Refik Halid külliyatını bitirmek için henüz geç değil galiba. Gerçi bu bayağılığa malzeme oldu diye ne Oğuz Atay ne Sabahattin Ali ne de benzeri yazarlarımız değerinden bir şey kaybetmedi. Fakat ne demek istediğim de anlaşıldı diye düşünüyorum. Eserimize dönelim.
Gurbet Hikayeleri'nden Eskici, Zincir, Gözyaşı, Köpek ve Dişçi beni en
çok etkileyenler oldu. Özellikle kederli yanlarıyla... Bu birkaç sayfalık öykülerin her birini bitirdiğimde birçok romanın bitiminde elde edemediğim zihinsel ve duygusal doyumu elde ettim. Yeraltı'nda Dünya
Var ise gerçekten gizli kalmış bir hazine sanki. Eserin ilk yarısı ile
ikinci yarısı bambaşka atmosferlere sahip. Kitabın ortasındaki kırılma
noktası ikinci yarıda okuyucuyu sayfalara hapsediyor. Stefan Zweig'in,
eserlerinde kadınların iç dünyasını aktarmadaki maharetlerini, erkek bir
karakter üzerinden Halid Karay'ın da sergilediğine şahit oluyoruz. Anlatımı çok zor
olabilecek bir öyküyü tane tane ilmek ilmek anlatan Karay, Türk
okurunca, Türk Edebiyatının kıymeti bilin(e)memiş yazarlarından. Refik
Halid Karay'ı çok geç yaşta okuduğum için kendime çok kızmaktayım. Fakat
bu eksiğimi de yazarın bütün eserlerini okuıyarak gidereceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder