Bilgisayar, konsol, telefon ve tablette oyun oynamak, bu cihazları kullanan bütün kesimlerce yapılan bir etkinlik artık. Parkta güvercinleri yemlemek ve kitap okumak yerine telefonunda okey oynayan yaşlı amcalar, otobüs ve tren seyahatlerinde yanındaki genç kızı konuşarak darlamak yerine candy crush oynayan teyzeler, kumdan veya çamurdan kuleler yapmak, oyuncaklarla oynamak yerine parmak kaslarını tablet oyunlarını oynayarak zayıflatan okul öncesi yaşlardaki çocuklar, bilgisayar başında ara vermeden saatlerce oyun oynadığı için genç yaşta boyun ve bel fıtığı olan gençler vs.
Ama güzel şeyler de oluyor. Bilgisayar ya da konsoldaki harika bir oyunun aslen bir kitap uyarlaması olduğunu öğrenen biri (çocuk, genç ya da orta yaşlı), söz konusu kitabı alıyor, okuyor ve çok beğeniyor. Benzeri başka kitaplara meylediyor ve ardından başka konulardaki bambaşka kitaplara yöneliyor. Sanal bir oyun sayesinde bir birey okuma alışkanlığı kazanıyor.
Okumadan Önce çizimi |
Kader Kılıcı ve Son Dilek'de, The Witcher'ın kendi alemindeki maceraları yer alıyor. Son Dilek'i geçen sene okudum. Kader Kılıcı'nı ise yeni bitirdim. Bu kitaplar roman değil. Fakat bütün öyküleri aynı alemde geçtiği ve baş rolde ise bir witcher olan Rivia'lı Geralt yer aldığı için, birbiriyle bağlantılı ve tutarlı. Yazarın Türkçe'ye kazandırılan diğer iki kitabı Elflerin Kanı ve
Nefret Çağı ise roman türünde. İlk fırsatta edinip okuyacağım. Bakalım o
ilk fırsat ne zaman gelecek. Okuduğumda burada bahsederim.
Öykülere dönersek. Zaman zaman öykülerde aynı karakterlerin yer aldığını görüyoruz. Özellikle Kader Kılıcı, Son Dilek'e göre birbiriyle daha bağlantılı öykülere sahip. Öyküleri okurken bir yoğunluk hissine kapıldım. Okuduğum metin, mutant bir canavar avcısının sağa sola kılıç savurup yaratık kesmesinden ibaret değildi. Oyun uyarlamalarının neden bu kadar başarılı olduğunu daha iyi anladım. Çünkü kitaplar, Geralt'ın ve iletişim kurduğu herkesin psikolojisini de anlatıyor. Ayrıca The Witcher aleminin işleyişi de politik, doğal ve toplumsal yönleriyle öykülere çok güzel yedirilmiş. İşte bahsettiğim yoğunluğun sebebi de bu.
Öykülere dönersek. Zaman zaman öykülerde aynı karakterlerin yer aldığını görüyoruz. Özellikle Kader Kılıcı, Son Dilek'e göre birbiriyle daha bağlantılı öykülere sahip. Öyküleri okurken bir yoğunluk hissine kapıldım. Okuduğum metin, mutant bir canavar avcısının sağa sola kılıç savurup yaratık kesmesinden ibaret değildi. Oyun uyarlamalarının neden bu kadar başarılı olduğunu daha iyi anladım. Çünkü kitaplar, Geralt'ın ve iletişim kurduğu herkesin psikolojisini de anlatıyor. Ayrıca The Witcher aleminin işleyişi de politik, doğal ve toplumsal yönleriyle öykülere çok güzel yedirilmiş. İşte bahsettiğim yoğunluğun sebebi de bu.
Ayrıca Kader Kılıcı'ndaki öykülerde, Geralt'ın, The Witcher alemindeki diğer karakterle
bağı, daha da organik bir hale geliyor. Son öykü olan "Biraz Fazlası"nın
bu anlamda kitabın zirvesi olduğunu ve boğazımı düğümlediğini ifade
etmem gerek.
Geralt, çok şey görmüş geçirmiş bir canavar avcısı. Canavar avcısı olmak için verebileceği bütün ödünleri vermiş ve vermeye devam ediyor. Ödülü ise aç kalmamak. Yöre yöre gezip, canavar avlama işi almak için hanlarda, meyhanelerde ve şenliklerde vakit geçiriyor. Ama çoğu zaman yollarda sürgün gibi yaşıyor. Zaten çoğunluk witcherlardan hazzetmiyor. Bununla birlikte Geralt, bela aramıyor ama bela onu gelip buluyor. Mantıklı, vicdanlı ve cesur ama kesinlikle bir kahraman değil. Anti kahraman da değil. O sadece ekmeğini çıkarmak için canavar avlayan bir witcher. En azından o bu şekilde yaşamak istiyor. Fakat kader kılıcı keskindir dostlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder