2 Ekim 2018 Salı

Buzul Çağı (Gelecek Zaman Antropolojisi)

    "İnsan nedir?"

    Herkesin bu soruya bir cevabı vardır. Basit, sığ, karmaşık, katmanlı, düz, sarkastik, bilimsel, salakça, dogmatik vs. nasıl olursa olsun en azından bir şekilde her birey bu soruya bir cevap verir. Çocuklar bile belirli bir yaştan sonra bu soruyu kendi kendine ya da ilk veri bankası olan ailelerine sorar.

    İnsan nedir? diye kendi kendine sorgulamamış bir kişinin haybeye yaşadığını düşünüyorum. Bunun tartışılacak bir yanı yok. Yani dindar, dinsiz, milliyetçi, anarşist, devletçi vs. nasıl bir dünya görüşü olursa olsun, bir insan "İnsan nedir?" diye bir kez olsun durup düşünmediyse haybeye yaşıyordur. 

    Antropoloji, kıymeti bilinen ülkelerce baş tacı edilen ve Türkiye gibi ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan insanların ezici çoğunlukta olduğu ülkelerce milli veri tabanında ufacık bir yer dahi edinememiş çok önemli bir bilim dalıdır. Bu yüzden eğer dünyada trend olmadıktan sonra, herhangi bir antropoloji kitabı Türkiye'de insanlar tarafından alınıp okunmaz. Yuval Noah Harari'nin Hayvanlardan Tanrılara Sapien - İnsan Türünün Kısa Tarihi, bir kaç yıl önce Türkiye'nin entellektüel gündemini hayli meşgul etti. Çünkü kitap, dünyada da trend olmuştu. Ardından gelen Homo Deus - Yarının Kısa Bir Tarihi aynı etkiyi yaratmadı. Çünkü Türkiye, bu trende doymuştu. Halbuki Homo Deus, ilk kitabın tamamlayıcısıydı. 

    İşin enteresan tarafı bu kitaplardan bağımsız ve alakasız olarak bu kitapları anlamlı kılan, antropoloji ile ilgilenen herkes için antropolojiyi üzerine tekrar düşünmelerini sağlayacak bir çizgi roman var. 


     'nin Buzul Çağı adlı eseri, anlatımı ve çizgileri ile bende büyük hayranlık uyandıran bir eser. Eserin bütünü Antropoloji üzerine çok güzel bir sorgulama. Yalnızca bir kaç kırık kültürel kalıntı ve jeoloji biliminin eldeki bütün imkanlarını kullanarak, günümüzden 10 binlerce yıl evvelki insan topluluklarının sosyal, kültürel, psikolojik yapılarını, biyolojilerini ve hatta inanışlarını kurguluyoruz. Evet kurguluyoruz çünkü deney yapamıyoruz. Veri elde ettikçe de ortaya konan çıkarımlar değişiyor. Yakın zamanda Göbekli Tepe'nin eski insanlık tarihine ilişkin kurguyu darma dağın etmesi bu açıdan iyi bir örnek. Tabi ki bizim insanımızın ilgisini hiç mi hiç çekmedi. 

Nicolas de Crecy
  Mevcut algımız ve düşünce kalıplarımız ne ise onun  sınırlarını ne kadar zorlarsak zorlayalım yine belirli kalıpları aşamadan biz de geçmişi kurguluyoruz. İşte Buzul Çağı'nda da Nicolas de Crecy, tam da bunu anlatıyor bence. Eserdeki bilim adamları ve tarihçiler, Louvre Müzesinin kalıntılarını bulduklarında - ki bir çok eser sapasağlam kalmıştır- buldukları şeyin ne olduğunu dahi anlamadan, geçmişteki uygarlık üzerine ipe sapa gelmez - o an onlar için gayet matıklı olan - çıkarımlarda bulunuyorlar. Eserin bu duruşunu, Nicolas de Crecy'nin antropoloji bilimini ve bilim insanlarına dair sorgulamasının bir sonucu olarak anlamlandırdım. 

    Buzul Çağı, çizgileri ve içeriğinden dolayı, şöyle keyifli bir sıcak içecek ile sakin sakin sindirerek okunmayı hakediyor.