14 Kasım 2018 Çarşamba

Bülbülü Öldürmek


     
        Misafir yazar olarak dostum Murat TAŞKIN sizlerle. İyi okumalar.

                                                       *                  *                *

Okuduğum kitapları artık işyerimde masamın üstünde biriktiriyorum. Yanıma gelenlerin gözü, bir şekilde kitaplara ilişiyor. Masadaki kitaplar üzerine sohbet edelim, okuduğumdan ne anladığımı paylaşayım, laf lafı açsın istiyorum. 

Uygulamaya Harper Lee'nin Bülbülü Öldürmek kitabı ile başladım. İş arkadaşım Gülşah geldi, kitabı eline aldı. Ben neden kitabın masamda durduğunu açıklarken kitabın sayfalarını çevirdi. Sonra da rastgele bir sayfayı kokladı. “Mükemmel bir kitap bu” dedi.

Harper Lee
 Böyle anlatınca sanki kitabı daha önce okumamış ve koklayarak kitap okuyan, doğaüstü güçleri olan bir insandan bahsediyormuş gibi oldum. Öyle olsa güzel olurmuş ama değil. Kitabı daha önce okumuş ve en sevdiği kitapmış. Kitaba olan sevgisini kitaba sarılarak ve onu koklayarak gösterdi. 

Bu kitap ile ilgili bir şeyler anlatmak için daha iyi bir örnek bulamadım. 

Şimdi başa dönelim ve kitabın bana geliş öyküsünden bahsedeyim. Doğum günümden birkaç gün sonra çok sevdiğimiz bir akrabamız olan Emel ablanın doğum gününde eşimin kuzeni Ufuk hediye etti ve hediyesini vermek için daha uygunsuz bir an seçemezdi. Emel ablaya hediye almamış.Bana aldığı kitabı da yanında taşıyormuş. Hediye paketiyle çıkartıp, Emel ablanın yanında, “Murat bu da senin hediyen” dedi. 

Hani sevdiğini kandırırsın da sonra dönüp, yok canım tabii ki sizin hediyeniz dersin ya. Emel abla bir müddet öyle bir şey olacak diye bekledi. Olmadı.
 
Ben kitabı aldım. Daha önce okumadığım ve bende derin bir iz bırakmadığı için rastgele bir sayfasını açıp koklamadım. Sadece teşekkür ettim. Kitap hediye almak güzel bir duygu.

Peki neden bu kitap? Ufuk’un iş yerinde patronu bu kitabı önermiş. Kitabı satın aldığı halde kendisi çok uzun süre bitirememiş. Bazen öyle oluyor. Alıyorsun ve bir türlü başlayıp bitiremiyorsun. Ufuk bir türlü okumayınca, annesi başlamış kitaba ve üç günde bitirmiş. Benim de daha önce hiç Harper Lee kitabı okumadığımı öğrenince kitabı mutlaka okumam gerektiğini düşünmüş. Çok iyi anlaştığı patronunun önerisi, bir solukta okuyan anne ve henüz okumayan ben. Kitap hediye etmek için geçerli sebepler.

İyi ki de böyle düşündün Ufuk. Zaten her şey düşünce ile başlıyor.

Harper Lee de bir şeyler düşünmüş ve bu kitabı yazmış.  1930’lu yıllarda Amerika’da bir kasabada, küçük bir kız çocuğunun gözünden ırkçılık üzerine bir hikâye anlatmak istemiş. Bu kadar okunacağını, bir gün bir işyerinde bir insan tarafından basıldığı kâğıtların sadece sevgi ifadesi olarak koklanacağını tahmin edebilmiş midir? Okuyan her kişide nasıl farklı bir iz bıraktığını düşünebilmiş midir? Irkçılık ne kadar lanet bir şey ve insanlığın en büyük ayıbı dedirtsem bana yeter mi demiştir? Yoksa işini büyüleyici şekilde güzel yapan her sanatçıda olduğu gibi o da bu eseri dünyaya getirirken farklı bir boyuta geçmeyi başarmış ve öyle mi yazmıştır?


 Bu ve bunun gibi birçok sorunun cevabı kendisiyle yapılan sohbetlerde gizlidir çünkü kendisi 2016 senesi itibariyle aramızdan ayrıldı ve bize Pulitzer ödüllü bu eserini bıraktı. 


Bir kız çocuğunun gözünden, müthiş sade bir dille, sürükleyici bir roman yazdığın; hikâyendeki baba figürü ile iyi insan olmak üzerine mesajları da en ince şekilde bize ulaştırdığın, okudukça devamını merak ettiğimiz bir kitap yazdığın için sana sonsuz teşekkürler. 

Belki bu yazı sizin kitaba giden yolunuz olur. Belki kitap size de bana olduğu gibi hediye edilir. O zaman sakin bir kafa ile okuyun. Belki de sevmezsiniz. Belki bu yazıyı da sevmediniz. Belki bu kadar “belki” ile başlayan cümleler kurmam hatalı bir şeydir. Bilmiyorum. Yaşayıp görüyoruz. Siz de kendiniz tecrübe edin. 

Keyifli okumalar.

Blogunda bana yer açtığı için de Ozan’a teşekkür ederim. Bir sonraki yazıda tekrar görüşmek üzere.
 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder